22.5.09

Rasyonel Abi

Soru: Değerli Rasyonel Bey, ben CHP Ankara il teşkilatı üyesi, 57 yaşında emekli bir memurum. Son derece özverili bir şekilde, gecemizi gündüzümüze katarak çalışmamıza rağmen, Ankara Büyükşehir Belediyesi seçimlerini sürekli kaybetmemize bir türlü anlam veremiyorum. Acaba partimiz teşkilatı üzerine büyü yapılmış olabilir mi? (Rumuz: Umutsuz)

Cevap: Vah Değerli Umutsuz Bey Vah...Keşke bana bu soruyu seçimlerden önce sormuş olsaydınız da, rasyonel bir bireyin ağzına asla yakışmayacak "büyü mü yaptılar acaba" gibi sözleri kullanmak durumunda kalmasaydınız. Üstelik bana şimdi böyle bir soru yerine, teşekkür mesajları atıyor olacaktınız. Ama hiç değilse bundan sonrası için aşağıda anlatacaklarımı iyi dinlemenizi öneririm.

CHP'nin Ankara'da neden sürekli kaybettiğini anlayabilmek için, Rasyonel Seçme Teorisinin (Rational Choice Theory) (seçme yerine seçim denilir genelde ama konumuzla ilgili olan "seçimle" karışmasın diye seçme dedim) temel taşını oluşturan Açığa Vurulmuş Tercihlerin Zayıf Aksiyomu, kısaca AVTZA (Weak Axiom of Revealed Preference-WARP)'nu bilmek gerekir.

AVTZA'yı basitçe örneklersek, rasyonel bir birey pazara gittiğinde karşısında elma, portakal ve muz varken; sepetine 2 elma, 3 portakal atıyorsa, bir sonraki hafta karşısında yine aynı meyvaları görürse yine 2 elma, 3 portakal atacaktır. Bu bireyin sepetini değiştirebilmek için farklı meyvelerin pazara gelmesi gerekir. Bir sonraki hafta pazara kivi gelirse, bu bireyin tercihini değiştirme olasılığı söz konusudur. Yoksa aynı meyvelerden oluşan bir pazarda rasyonel birey Açığa Vurulmuş Tercihini değiştirmez.

Gelelim Ankara'ya. 1994'te yapılan seçimlerde, seçmen Karayalçın ve Gökçek arasından, Gökçek'i seçmiştir. 1999'a geldiğimizde yine aynı adayları karşısında gören seçmen yine aynı kişiyi seçmiştir. 2004'e geldiğimizde yine aynı adaylar, yine aynı sonuç.

2009'a geldiğimizde ise ne olmuştur? CHP rasyonellik ilkelerini çiğnercesine daha AKP adayını açıklamadan Karayalçın'ı aday olarak gösterip seçimi adeta kaybetmek istediğini hissetirmiştir. AKP teşkilatı da kendilerine altın tepside sunulan belediye başkanlığını reddetmemiş, ve AVTZA'dan hareketle kendilerine seçimi kazanmayı %100 garantileyecek aday olan Gökçek'i tekrar aday göstermişler ve mutlu sona ulaşmışlardır.

Evet Kıymetli Umutsuz Bey, durum bu şekilde. Şimdi, anlattıklarımı iyi anlayıp anlamadığınızı sınamak için küçük bir sınav yapacağım.


Veri 1: Baykal, Bahçeli, Cindoruk ve Tayyip'in katıldığı 2002 genel seçimlerini Tayyip kazanmıştır
Veri 2: Baykal, Bahçeli ve Tayyip'in katıldığı 2007 genel seçimlerini yine Tayyip kazanmıştır.

Soru:Yukarıdaki veriler ışığında seçmenin rasyonel davrandığını AVTZA'yı kullanarak ispatlayınız.
Soru: Seçmenin rasyonel olduğu kanıtlandığına göre aşağıdakileri cevaplayınız.

-Yapılacak bir sonraki genel seçimlerde aşağıdakilerden hangisi Tayyip'in karşısına çıkarsa kesinlikle kaybeder?
a)Baykal
b)Bahçeli
c)Cindoruk
d)Hepsi

- Baykal, Bahçeli ve Cindoruk'un katılacağı bir sonraki seçime aşağıdakilerden hangisi de katılırsa kesinlikle kazanır?
a)Rasyonel Abi
b)Fatih Sultan Mehmet
c)Hülya Avşar
d)Tayyip


Sevgili Umutsuz Bey, yukardaki soruları doğru cevaplarsanız bir sonraki seçim için umutlanabilirsiniz, ama cevaplayamazsanız sizin için Rasyonel Abi'nin yapabileceği bir şey maalesef kalmamış demektir, üzgünüm.

15.5.09

Theodor Herzl

(2 Mayıs 1860-3 Temmuz 1904) Siyasal siyonizmin fikir öncüsü, Yahudi asıllı Macar gazeteci.

Budapeşte'nin Peşte kısmında doğan Herzl, 18 yaşında ailesiyle birlikte Viyana'ya taşındı. Burada hukuk eğitimi almasına rağmen, gazetecilik ve edebiyat üzerine yoğunlaştı. "Neue Freie Presse" gazetesinin Paris muhabirliğini yaparken, Londra ve İstanbul'u ziyaret etti. Aynı yıllarda Almanya'da bağımsız milliyetçi akımların temsilcisi olan "Burschenschaft" oluşumuyla yakın ilişkileri oldu. Yahudilikle ilgili olmayan ilk çalışmaları, siyasi olmaktan çok tanımlayıcı ve objektif nitelikteydi.

Paris'te muhabirlik yaptığı dönemde ortaya çıkan "Dreyfus Davası (1894) "nı yakından izledi. Almanlara ajanlık yaptığı suçlamasıyla yargılanan yahudi asıllı Fransız subayı Alfred Dreyfus'un mahkumiyetiyle sonuçlanan bu dava, halk arasında yahudiler aleyhine büyük tepkiler doğmasına sebep oldu. Bu tepkilerden etkilenen Herzl, 1896 yılında "Der Judenstaat (Yahudi Devleti)" isimli kitabını yazdı. Bu kitapta yahudilerin olduğu her yerde anti-semitizmin de olacağına işaret eden Herzl, bu baskıdan kurtulmak için ayrı bir yahudi devletinin kurulması gerektiğini ifade etti. Kitabının ingilizceye çevirilmesiyle en büyük desteği İngiltere'deki yahudilerden gören Herzl'in taraftarları da günden güne artmaya başladı.

Fikirlerini fiiliyata çevirmek üzere, 1896 yılında İstanbul'a geldi. Osmanlı Sultanı 2. Abdulhamid'den para karşılığında Filistin topraklarını talep etti. O dönemde ekonomik sıkıntılar yaşayan Osmanlı Sultanı'ndan beklemediği bir cevap alan Herzl, 1897 yılında daha organize olmak amacıyla Viyana'da "die Welt (Dünya)" oluşumunu kurdu. Basel'de Birinci Siyonist Kongresi'nin toplanmasını sağladı. Ardından diplomatik ilişkilerin geliştirilmesine hız verdi. Alman Kralı'nı defalarca ziyaret etti. Osmanlı Sultanı, Herzl'in Kudüs'te halka hitap etmesine izin verdi. Lahey Konferanslarında katılımcılardan ılımlı tepkiler aldı.

1902-03'de İngiliz Krallığı'ndan aldığı davetle gittiği İngiltere'de hükümetle yakın temasa geçti. Dönemin sömürgelerden sorumlu bakanı Joseph Chamberlain vasıtasıyla, Mısır Hükümeti'nden, Sina Yarımadasında bulunan El-Aşir kentinden toprak kiralamayı talep etti. Talebi yine reddedildi.

Bu girişimin ardından, yahudi asıllı İngiliz gazeteci L.J. Greenberg'in de öncülüğünde, o dönem ingiliz sömürgesi olan Uganda'da bir yahudi devleti kurulması için faaliyetlere girişti. Bu girişimlerini neticelendiremeden Edlach-Avusturya'da geçirdiği bir kalp krizi neticesinde vefat etti. Naaşı 1949 yılında Viyana'dan Kudüs'teki Herzl Anıtına taşındı.

Hayatının son dönemini adadığı Uganda Projesi ise, ölümünden sonra gerçekleşen ilk siyonist kongresinde, "yahudilerin tek vatanı ancak tarihi israil topraklarıdır" denilerek reddedildi.

2.5.09

Devrimin Şanlı Yolunda

Dün 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı 81 vilayet, Lefkoşe ve yurt dışı temsilciliklerde coşkuyla kutladık. Devrimci arkadaşlar, bir yumrukları havada, marşlar eşliğinde sloganlar attılar. Yarım asırdır ismi var cismi yok şanlı devrimin artık kesinlikle gerçekleşmeyeceğine kanaat getiren devlet büyüklerimiz, işçiler eğlensin mahiyetinde 1 Mayıs'ı resmi tatil ilan ettiler. Seneye de sembolik manada işçiler bir günlüğüne holding patronu ya da TÜSİAD başkanı filan olurlar, böylece arkadaşlar da kendi kendilerini avutup, devrimin şanlı yolunda naralar atıp ilerlemeye devam ederler.

Sosyalist devrimci arkadaşlar bu yolda ilerlemeye devam etsinler, ancak Türkiye'de tamamen başka bir alanda yeni bir devrimin ayak sesleri kendini hissetirmeye başladı. Sivasspor süper ligde liderliğini devam ettiriyor ve son beş haftaya girerken şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerliyor. Sivasspor'un şampiyon olması, Türkiye'de ikinci kez İstanbul dışındaki bir takımın bu kupayı kaldırması demek olacak. Daha önce Trabzonspor'un kazandığı bu başarıyı ne yazık ki devrim olarak nitelendiremiyoruz. Zira Trabzonspor, İstanbul sultasına başarıyla başkaldırmış olmasına rağmen, çizgisini onların yanında tanımlayarak, devrimcilik özelliklerini yitirmiştir.

O halde Sivasspor devrimci bir takım olabilmek için neler yapmalıdır? Bir kere kendilerini sakın ha beşinci büyük filan gibi bir sıfatla nitelendirmemelidirler. Her takım taraftarı için kendi takımı büyüktür, Sivasspor taraftarı için de Sivasspor en büyük takımdır, tıpkı Fatih Karagümrükspor'un Fatih'liler için en büyük olması gibi. Ama çıkıp da bunu herkese kabul ettirmeye çalışırlarsa, diğer dört takımın yoluna girmiş olurlar.

İkinci ve en önemli husus, taraftarlarının ve yöneticilerinin Sivasspor dışında başka herhangi bir takımı madden veya manen desteklememeleri gerekir. Gerçek devrimcinin kalbinde yalnız bir ateş yanar, ve o ateş, etrafında başka ateşlere yer bırakmaz. Sivaslılar Sivassporlu olmakla gurur duymalıdırlar, kendilerine yıllardan beri dayatılan üç buçuk büyük gibi saçmalıklara artık itibar etmemelidirler.

Diğer Anadolu takımları da, bu devrimin bir parçası olmayı arzu ediyorlarsa saydığımız bu iki hususa dikkat etmelidirler: Sadece ve sadece kendi takımına destek ol ama diğerlerine de tepeden bakma...İşte gerçek devrimcilerin sloganı.

1 Mayıs'ı kutlayan devrimci işçi arkadaşlar da bu anlattıklarımdan hisselerini alsınlar. Marksist felsefeyi, sosyalizmi savunuyoruz diyerek faşistlik de yapmasınlar.