25.7.09

Üniversitelere Lise Mezunları Alınmasın

Cumhuriyet Gazetesi Baş Yazarı Sayın İlhan Selçuk, 23 Temmuz tarihli yazısında YÖK'ün katsayı uygulamasına getirdiği değişikliği eleştirmiş. Sayın Selçuk'a göre bu katsayı değişikliğiyle imam-hatip lisesi mezunlarının üniversiteye girmelerinin önü açılıyormuş. İmam-hatip liselerinde verilen "bilim dışı" eğitimle yetişen gençlerin, üniversitedeki "bilim" ortamına bir katkı sağlayamayacaklarını, bu yüzden de onların üniversitelere girmemeleri gerektiğini ifade etmiş.

Sayın Selçuk'a bu görüşlerinde katılmamak elde değil! Bilim dışı bir şekilde yetiştirilen gençlerin bilime katkı yapmalarını beklemek saflıktan öte bir şey olamaz. Ancak Türkiye'de bilim dışı eğitim, acaba sadece imam-hatiplerde mi yapılıyor? Aşağıdaki satırlar bize bir şeyler ifade edecek mi acaba?

....
Birçok gözlemden sonra, anladım ki öğrenciler her şeyi ezberlemişti. Fakat ezberlediklerinin ne demek olduğunu bilmiyorlardı. "İndisi olan bir ortamdan yansıyan ışık" sözünü işittiklerinde bunun su gibi bir madde olduğunu bilmiyorlardı......Tamamen ezbere dayalı olarak biliyorlardı her şeyi. Hiçbirşeyi uygulanabilir düzeye taşıyamıyorlardı.
.....
Mühendislik bölümünün giriş sınavlarından birine gittim. Sözlü bir sınavdı bu. Dinlememe izin verdiler. Sınava giren öğrencilerden birisi gerçekten harika idi. Bütün soruları doğru cevaplıyordu. Jüridekiler diamagnetizmin ne olduğunu sordular, mükemmel cevapladı. Sonraki soru "Bir ışık ışını n indisli ve belli bir kalınlığı olan paralel yüzlü bir maddeden belli bir açıyla geçerse ışığa ne olur?"

"Giren ışına paralel fakat aynı doğru üzerinde olmayan bir ışın olarak çıkar efendim."
"Giren ışına göre ne kadar kaymış olarak çıkar?"
"Bilmiyorum efendim, ama hesaplayabilirim." Oturup hesapladı. Çocuk çok iyiydi fakat bu beni şüpheye düşürmüştü.

Sınav sonrası bu genç adamın yanına gittim. Ona.... bir kaç soru sormak istediğimi, bu soruların sınav sonucunu etkilemeyeceğini söyledim. İlk sorum "Bana diamagnetik madde için örnek verebilir misin?"idi.
"Hayır"
"Varsayalım ki kitap camdan yapılmış ve onun arkasından masanın üstündeki herhangi bir şeye bakıyorum. Eğer camı biraz çevirirsem görüntü nasıl olur?"
"Görüntü camı çevirdiğiniz açının iki katı kadar sapar efendim."
"Sakın ayna ile karıştırmış olmayasın"
"Hayır efendim!"
Ona sorduğum soru sınavda ona sorulan sorunun aynısı idi. Sınavda ışığın kendine paralel çıkacağını söylemişti ve hiçbir açıdan bahsetmemişti. Üstelik ne kadar sapacağını dahi hesaplayabilmişti. Ama camın indisi olan bir materyal olduğunu ve sorumun ona sorulanın bir uygulaması olduğunu farkedememişti.
......
Onların yapmasını sağlayamadığım bir diğer şey de soru sormaları idi.......Onlara, beraber çalışmanın, tartışmanın, konu üzerinde konuşmanın ne kadar yararlı olduğunu anlattım, ama bunu da yapmayacaklardı. Çünkü birisine soru sorsalar itibarları sarsılır sanıyorlardı. Çok yazık!
Hepsi yaptıkları işlere göre akıllı insanlardı ama kendilerini bu komik düşünceye hapsetmişlerdi. Bu acayip, kendince yeterli eğitim türü tamamen anlamsızdı.

Korkmayın, burada Türkiye'den değil Brezilya'dan bahsediyor Nobel ödülü sahibi ünlü fizikçi Richard Feynman. Ama Türkiye'yi de ziyaret etme ve bizim eğitim sistemimizi inceleme fırsatı bulabilmiş olsaydı, herhalde Brezilya için kullandıklarından daha acımasız sözcükler kullanmak zorunda kalırdı.

Bilimsel eğitimin neden ve nasıl yapılması gerektiğini de şöyle açıklıyor ünlü fizikçi:
....
Salon tamamen doluydu. Konuşmama bilimin doğayı anlamak olarak tanımlanabileceğini söylemekle başladım. Sonra sordum: "Bilim öğretmek için iyi bir sebep acaba ne olabilir? Tabii ki her ülke kendisini medenileşmiş sayabilmesi için ...vs.vs.vs!" Herkes orada oturmuş başıyla onaylıyordu. Çünkü böyle düşündüklerini biliyordum.
Sonra dedim ki: "Bu kuşkusuz çok saçma. Çünkü neden başka bir ülke ile yarışmak için yapalım bunu? Bunu sadece başka ülkeler yaptığı için değil de, daha iyi, daha anlamlı bir sebep için yapmak gerekir." .....Sonra "Konuşmamın asıl amacı size Brezilya'da bilim öğretilmediğini göstermekti!" dedim.
.....
En sonunda hiç kimsenin böylesi içine kapalı bir eğitim sistemiyle, sadece ve sadece sınav geçmeyi öğreterek eğitilebileceğini düşünmediğimi söyledim.

Feyman'ın Brezilya için yaptığı değerlendirmeler ülkemiz eğitim sistemi için de aynen geçerli. Türkiye'de de ilk okuldan liseye kadar içine kapalı, sadece ve sadece sınav geçmeye yönelik, "bilim dışı" bir eğitim verilmektedir. Sayın İlhan Selçuk'un da haklı olarak belirttiği gibi bu bilim dışı kurumlarda yetişen hiç bir Türk gencinin de bilimsel üniversite ortamında başarılı olmasını beklememek gerekir. Dolayısıyla YÖK bundan sonra tüm Türk liselerinden mezun olan öğrencilerin üniversiteye girmelerini engelleyecek önlemleri almakla yükümlüdür!

Şimdi "biz bu ülkenin liselerinden mezun olduk ve üniversiteyi de gayet başarılı bir şekilde bitirdik" diyecek arkadaşlar; sizler de bir üniversiteden değil, olsa olsa bir çeşit yüksek meslek lisesinden bitirme belgesi almışsınızdır.

Bkz. Feynman, R.P "Eminim Şaka Yapıyorsunuz, Bay Feynman", Çeviren Doç.Dr. Tuncay İncesu, sf. 222-227, Evrim Yayınları, Mayıs 2000

15.7.09

CHP'li Kılığına Girdim

Son günlerde "kılık değiştirme gazeteciliği" pek gözde ya, ben de "CHP'li" kılığına gireyim dedim... Fotoğraf çektiremediğim için kuru kuru okuyacaksınız, kusura bakmayınız.
Önce bakkala telefon ettim...